18.Yüzyıl Osmanlı Teknolojisi
Osmanlılarda teknolojik gelişim 15. yüzyıl başından 16. yüzyıl sonuna kadar önemli bir
gelişme göstermiş, ancak daha sonraları durmuş ve gerilemiştir. Ortaçağ Đslâm Uygarlığının
zengin mirasına sahip olan Osmanlılar, kuruluşlarının ilk yüzyıllarında Avrupa’dan geride
değillerdi. Ekonomik durumları iyi idi, güçlü bir orduya sahiptiler ve savaşlardan galip
çıkıyorlardı. Bu dönemde Osmanlıların Avrupa bilimine ve teknolojisine ihtiyacı
olmadığından ona ilgi göstermediler. Ancak bu tavır, Rönesans’ın öneminin anlaşılamamasına
ve 16. ve 17. yüzyıllarda Avrupa’da bilim, teknoloji ve sanayi alanlarında kaydedilen büyük
gelişmelerin değerlendirilememesine sebep oldu. Batı Dünyası’nda uygarlık ve kültür büyük
atılımlar yaparken, Osmanlı toplumu geri ve az gelişmiş bir toplum durumuna düştü.
18. yüzyıl ortalarından itibaren Avrupa sanayide ve teknolojide ilerlemeye başlamış ve
Avrupa’ya ayak uydurmaya çalışmak artık çok zor hale gelmiştir. 19. yüzyılda ise Avrupa
sanayi devrimi Osmanlı Đmparatorluğu’nu olumsuz yönde etkilemiştir.3
III. Selim zamanında 1805’de Beykoz’da Avrupa örnekli bir kumaş fabrikası kurulmuş
ancak 1836’da bu fabrika kullanılamaz hale gelmiştir. 1815’lerden sonra, Avrupa imalatı
mallar giderek çoğalmış ve Osmanlı maliyesini de etkilemiştir. 1840’larda da Osmanlıların
kapsamlı ve masraflı sanayi hamleleri de başarısız kalmıştır.4
1841-1853 yılları arasında bir çok sınai tesis kurulmuştur. Bunlar içerisinde iplik ve
kumaş fabrikaları, buharlı gemi tersanesi, demir izabe (ergitme) ve döküm fırını ve atölye
birimleri, çeşitli ihtiyaç maddeleri imalathaneleri ve gerekli personeli yetiştirmek üzere teknik
okullar gibi birimler bulunmaktadır. Ancak, bütün bunların kuruluşu ve bakımı Avrupa
elemanlarının desteği ile mümkün olabilmekteydi. Ne var ki, bu teşebbüs büyük ölçüde
başarısız kaldı
-
-
Savaş Teknolojisi
Ateşli Silahlar, Top, Tüfek ve Barut
Osmanlıların ateşli silahları ilk kullandıkları tarih tam olarak bilinmemektedir. Ancak
bu teknolojiyi Avrupa’dan erken tarihlerde almışlar ve kullanmışlardır. 14. yüzyılda ateşli
silahlarla ilgili yenilikleri Avrupa devletlerinden öğrenen Sırpların bu silahların Osmanlılara
girişinde önemli rol oynadıkları bilinmektedir. Yine bu dönemlerde, Osmanlıların Batı’dan
silah satın almaya başladıklarını gösteren vesikalar da bulunmaktadır.7
Osmanlılarda 15. ve 16. yüzyıllarda, silah ve özellikle top teknolojisi oldukça gelişmiş
düzeydeydi. Osmanlılar, 14. yüzyıl sonlarına doğru ordularında top kullanmışlar8
ve 1450-
1550 yılları arasında da, gerek teknolojik yeterlilik gerekse kullanım yeteneği açısından
dünyadaki en iyi topçuluk sistemine sahip olmuşlardır.
Osmanlı ordusunda top ilk kez, 1386’da Karamanoğulları ile yapılan savaşta, daha sonra
da 1389’da Birinci Kosova Savaşı’nda kullanıldı. Tahrip güçleri zayıf olan bu toplar daha
sonra teknik olarak oldukça geliştirilebilmiş ve 1439’larda kale dövebilecek ve yıkabilecek,
1444’lerde ise gemi batırabilecek düzeye erişmişlerdir.
Fatih Sultan Mehmed, Đstanbul’un fethi için topa büyük önem vermiş ve yerli ve yabancı
uzmanlardan yararlanmış, hatta bizzat kendisi balistikçi gibi çalışarak topçuluğun gelişmesine
katkılarda bulunmuştur. Fatih, Đstanbul’u fethetmek için güçlü topların gerektiğini anlamış ve
bu amaçla Edirne’de dökümhâneler kurdurtmuştur. Bu dökümhânelerde Saruca Usta,
Müslihiddin Usta, Macar asıllı Urban ve Cenevizli Donar gibi topçuluk alanında uzman
kişiler çalışmışlardır.9
Fatih döneminde topların hem çapı hem de tahrip gücü arttırılmış ve barut üretme
metodları geliştirilmiştir. Zira iri güllelerin uzak mesafelere atılması, gülle ve namlu
problemlerinin yanısıra sıkıştırılmış barutun çok kısa sürede alev almasıyla mümkündüTopun tahrip gücü 15. yüzyılın ikinci yarısı boyunca geliştirilmiş, bu sayede top 16.
yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti’nin askeri genişlemesinin en önemli unsurlarından biri
haline gelmiş ve 1522’de Rodos’un alınmasında, 1526’da Mohaç Meydan Muharebesi’nde
Osmanlı topçu ateşi galibiyeti belirleyen temel etken olmuştur.
16. yüzyılın ilk yarılarında Avrupa topçuluğundan daha etkin olan Osmanlı topçuluğu
17. yüzyıl boyunca gerilemiş ve 18. yüzyılın ikinci yarısında açık bir düşüş yaşamıştır. 18.
yüzyılın sonlarında ise yeni düzenlemelere gidilmiştir.11
Osmanlının en büyük top dökümhânesi Galata suru dışında Kılıç Ali Paşa Camii
yakınında, şimdi Tophane denilen yerdeydi. Bu dökümhâne Fatih tarafından yaptırılmış ve II.
Bayezid tarafından tamamlanmıştır. Kanuni zamanında ise Tophane binası yıktırılmış ve daha
büyük ölçüde yeniden inşa edilmiştir.12
Osmanlı Devleti’nin en büyük top döküm yeri Tophane olmakla beraber ülkenin değişik
yörelerinde, Belgrad, Semendire Sancağı’nda Baç, Budin, Đskodra, Pravişte, Gülamber,
Tımışvar gibi merkezlerde de top döküm imalathâneleri bulunmaktaydı. Topa lazım olan
demir, Rumeli Anadolu’daki madenlerden tedarik edilirdi. Gülleler ise çeşitli büyüklükte ve
topların çeşitine göre maden çıkan yerlerde dökülürdü. Taş gülle atan toplar da vardı.13
15. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı ordusunda ateşli silahlar içinde topun yanısıra
tüfekte kullanılmıştır. Fatih devrinde orduda bir tüfekçi fırkası mevcuttu. 16. yüzyılda tüfek
imalatı devlet tarafından yapılmaya başlanmış ve Osmanlı ordusu top ve tüfeği belirli bir
strateji içerisinde kullanarak başarıya ulaşmıştır.
Osmanlılar Balkanlar’daki savaşlarda büyük ölçüde tüfek ele geçirmişler ve oralarda
bulunan imalalathanelerdeki üretimi devam ettirmişlerdir. 1480 yılında Semendire’de,
üzerinde “Kayı” işareti bulunan çeşitli tipte el tüfekleri imal edilmiştir.14
1680 yılında Avusturya savaşlarında Türklerin kullandıkları tüfekler Avusturya
ordusundakilerle aynı kalitede hatta bazı yönlerden daha üstündür.15
Osmanlının ilk dönemlerde ateşli silah imalathanelerinde çalışan teknik elemanların
çoğu Hristiyan Sırplardı. Ancak 16. yüzyılda ateşli silah üretiminde Osmanlılar, yabancı
teknik elemanın yanında kendi elemanlarının yetişmesine de önem vermişler, yabancılardan
ziyade kendi tüfekçilerini kullanmaya gayret etmişlerdir. Bu durum 18. yüzyıldan itibarenyavaş yavaş değişmiş, Osmanlılar, Batı’dan askeri malzeme yanında yeni sistemleri de ithal
etmeye başlamış ve bu yüzyılın başında da artık Đngiliz usulü barut kullanmaya
yönelmişlerdir.16
Osmanlılarda top ve diğer ateşli silahlar için gerekli olan barut önceleri bu işi geçim
aracı olarak benimsemiş ve barutu el tezgahlarında yapan ustalardan satın alınmıştır. Daha
sonraları ise çeşitli barut imal eden ve devrin barut yapılan fabrikaları olarak nitelenebilecek
baruthâneler kurulmuştur.
Birçok bölümden oluşan baruthâler ham maddelerin dibek, havan veya çarhlarla (çark)
ezilerek toz haline getirildiği çarhâne, güherçilenin yıkanıp eritildiği havuzlar, kurutma
işleminin yapıldığı sergi, ham maddelerin kaynatıldığı soba, eritilerek kalıplara döküldüğü
kalhâne, silindirden geçirildiği silindirhâne, elendiği kalburhâne gibi kısımlara sahiptir.
Anadolu’da, Đzmir’de, Rumeli tarafında Gelibolu, Selânik, Belgrad, Budin ve Tımışvar’da,
Afrika kıtasında Kahire’de Ortadoğu’da Bağdat’da çeşitli baruthâneler kurulmuştur. Bunların
da arasında en önemlisi Baruthâne-i Âmire adıyla bilinen müessesedir.
-
-
Gemi Yapımı
Teknoloji tarihi açısından top dökümü yanında gemi yapımı da oldukça önemlidir. Fatih
Sultan Mehmed zamanından beri orduya hizmet veren bir Tophane ve bir de Tersâne vardı.
Bunlar sonraki asırlarda büyük sanayi işletmeleri haline gelmişlerdir. 16. yüzyılın başlarından
itibaren Osmanlı Devleti’nin merkez deniz üssü Đstanbul’daki Tersâne-i Âmire idi. Bu
müessese, Venedik denizciliğinden ve onun tersâne tecrübelerinden büyük ölçüde
faydalanmıştır. Tersânede II. Bayezid devrinde yapılan bir kaç ilave dışında Yavuz Sultan
Selim zamanına kadar büyük bir değişiklik yapılmamıştır. Yavuz Sultan Selim donanmayı
geliştirmek için karar almış ve 1513/14 kışında Kadırga limanındaki tesislerin yerine geçecek
yeni bir tersâne inşasını başlatmış ve bu sayede Galata - Kasımpaşa arasıdaki sahada iki sene
içerisinde çok sayıda tersâne gözü inşa edilmiştir. 1547 senelerinde de tersâne sahası yüksek
bir duvarla çevrilmiştir.
16. yüzyılın sonlarında Osmanlılar gemi yapım teknolojisinde Batı’dan geri kalmaya
başladılar. Bunun temel nedeni, Osmanlıların kürekle hareket eden gemilerde (çekdiri) ısrar
etmeleridir. 16. yüzyılda Portekizliler, Đspanyollar ve bazı Avrupa ülkeleri yelkenli gemiciliğe(kalyon) geçmişler, Osmanlılar ise ancak 17. yüzyıl sonlarında kalyonculuğa geçebilmişlerdir.
Bundan bir süre önce, 1651 yılında Sadrazam Melek Ahmed Paşa tarafından Bahçekapı
yakınlarında büyük bir kalyon inşa ettirilmiş, ancak kalyon suya indirilirken yana devrilmiş ve
batmıştır.
Askeri Okullar
Osmanlılar erken dönemlerde, Batı’dan özellikle savaş teknolojisini ve madencilik
konularındaki teknikleri transfer etmişler, özellikle de ilk yüzyıllarda, mutlak hakimiyete
dayanan sistemi ve sahip oldukları üstünlük duygusu nedeniyle bu ilgi seçici bir şekilde
gelişmiştir. Ancak askeri, siyasi ve iktisadi dengeler Osmanlıların aleyhlerine döndüğü zaman
Avrupa bilimi, ihtiyaçlarına göre fonksiyonel bir şekilde aktarılmıştır. 17. yüzyıldan itibaren
de Avrupa devletleri karşısında uğranılan askeri yenilgilerin getirdiği yıkımdan kurtulmak için
askeri alanda Batılılaşma’ya gidilmiştir.19
Osmanlılar herşeyden önce ordunun yeni bir düzene sokulması, askeri ıslahât yapılması
ve yeni tekniklerle donanmış zabit yetiştirmek ve daha çok pratik ihtiyaca cevap verebilmek
için bir takım modern eğitim müesseseleri kurma ihtiyacını hissetmişlerdir. Osmanlıların
askeri güçlerini arttırmak için bilim ve teknolojiyi derhal elde etmeleri gerekiyordu. Bu
nedenle, 18. yüzyılın sonunda mühendishâneler ve 19. yüzyılın başında da Mekteb-i
Tıbbiye’yi kurdular.20
III. Ahmed devrinde başlayan askeri ıslahat ile 1733’de Humbarahâne, 1773’de de
Baron de Tott’un tavsiyesi ve önayak olmasıyla Mühendishâne-i Bahrî-i Hümâyun (Deniz
Mühendishanesi) kuruldu. Bunları, 1795’de Mühendishâne-i Berrî-i Hümâyun (Kara
Mühendishanesi) takip etti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder